Amsterdam - Netherlands Gezisi
Merhaba;
Şirket arkadaşlarımızda gitmiş olduğumuz Amsterdam- Netherlands gezisinden muhteşem anılar ile ayrıldık sizlerle de hem bu şehrin dokusunu, hem de seyahat anılarımızı paylaşmak isterim.
Türkiye’den uçağımıza bindiğimiz anda heyecanımız başlamıştı, nitekim 4 saatlik bir yolculuğun ardında Amsterdam havalimanına indik. Bavullarımızı otelimize yerleştirip kendimizi o muhteşem sokaklara bıraktık, ilk durağımız Dam meydanı oldu, binalara ve kanallara bakmaktan iyi bulduk aslında oranın yolunu JBaşta tabi ki Euro ‘yu TL’ ye çevirip harcamalarımızı yaptığımızdan, harcayamıyorduk J1-2 saat içinde olaya adapte olduk. Kendimize kanala nazır güzel bir kahve ısmarladık. Bir de o muhteşem patateslerin Jumbo boyunu alıp, ağzımız, elimiz, yüzümüz sos olsa da doyasıya yedik. Akşam yemeğimizi BIER FABRIEK diye bir yerde yedik. Gitmiş olan arkadaşlarımızın tavsiyesiydi, haklılarmış ev yapımı biraların, o yediğimiz tavuğun tadı hala damağımızda. Mekanın en keyifli yanlarından biri de yer fıstığı çuvallarıydı. Oradan istediğimiz kadar yer fıstığı alıp, yediğimiz fıstıklarının kabuklarını yere atıyorduk. Zaten mekanda da her yer, yer fıstığı kabuğu ile örtülüydü yerin yüzeyini görmek imkansızdı.
Konakladığımız otelimiz Rembrandt Meydanındaydı, burası yerli yabancı bir çok turistin uğrak noktası olmuş. Rembrandt heykellerinin olduğu yerde fotoğraf çekilen bir çok insanı görmek mümkün. Aynı zaman da cafelerin ve güzel gece mekanlarının olması da burayı cazip kılıyor. Bizde bir gece Van Jhin Kitchen diye çok şık bir restorant da akşam yemeğimizi yedik. Carpaccio ‘ yu çoğumuz ilk kez yedik diyebiliriz ilginç bir tadı vardı ama büyük ihtimalle bir daha yemeyiz.
Çevreyi kirletmeyen, temiz, vergi ve benzin giderleri olmayan ve kişisel görüşüm dünyanın en sempatik aracının nasıl çocuklar, yaşlılar, hayvan severler, küçük esnaf, bankacı kadınlar, anneler, babalar kısacası herkes tarafından kullanıldığını gördüm. Amsterdam da 1 milyondan fazla bisiklet kullanılmaktadır ve ulaşımın %60 ‘ı bisiklet ile sağlanmaktadır. Durum böyle olunca da şehirde katlı bisiklet otoparklarını görmek de şaşırılmayacak bir durum. Sahip olmanıza gerek yok turistler için Bisiklet kiralamak da mümkündü tabi ki; ancak o çılgın bisiklet trafiğine girebilecek kadar kullanamadığımız için izlemekle yetindik. Ancak bisiklet taksileri kullandık. Otelimizden Dam meydanına 800 metrelik bir yürüme mesafesi vardı denemeden olmaz dedik, yağmurun yağıyor olması da denememize katkı sağladı, siz siz olun yağmurluksuz gitmeyin J
Gidilebilecek birçok müze olması da Amsterdam’ ı cazip kılıyor, bazılarımız Heineken müzesine girip biranın yapılışını izledi, bazılarımız Madame Tussauds müzesinde yüzlerce ünlülerle tanışmayı tercih etti. Bir kısmımızda peynircileri gezip tadım yaptı. Bende bunlardan biriydim, onlarca peynir tatmıştık, artık peynir kültürümüzde yok demeyiz.
Sokaklarda her yer sanat kokuyordu. Köşe başında sokak sanatçıları, jazz grupları, hatta açık hava ücretsiz konserler bile görmek mümkündü, hepimiz tabi ki storylerimizi çekip bu anları ölümsüz kıldık JDam meydanında bir tane yaşlı amca vardı, bisikletinin arkasına bir araba monte etmişti pedallarını çevirdikçe müzik kutusundan çalar gibi müzik yapıyordu, ne kadar mutlu görünüyordu.
Amsterdam demişken kanal turuna katılmamak da olmazdı nihayetinde her kanalın başında bir sürü güzel fotoğraflar çekmiştik, 1-2 saat süren bu yolculukta yıllara şahitlik yapmış o muhteşem mimarilerin içinden geçmek büyüleyiciydi. Bu turda bizlere Hollandalı dostlarımızda eşlik etti, gerçekten çok misafirperver, sıcak kanlı insanlar. Hiç yabancılık çekmedik onların yanında. Biz onları çok sevdik biliyorum ki onlarda bizi sevdi
Ve en keyif aldığım yerlerden biri Vondelpark, şansımıza deli gibi yağmur yağıyordu, ama bu parkta oturmadan dönmeyecektik. Doğa bizi üzmedi tabi ki. Kocaman bir ağacın yaprakları şemsiye oldu bize onun eteğinde, o muhteşem doğanın içinde içeceklerimizi içtik, yaklaşık 3-4 saat geçirmişiz nasıl geçtiğini hiçbirimiz anlamadık. Ortam o kadar huzurluydu ki hatırladıkça yüzümde tebessüm oluşuyor. Mesela bir şey fark ettim hiç kamp sandalyesi yok tu malum Türkiye ‘de tüm park ve deniz kenarları rengarenk kamp sandalyeleri ile dolup taşıyor.
Kültürümüzü özlemiş olacağız ki; soluğu Ali Ocakbaşı‘ nda aldık. Kültürlerine çok uymasa da Amsterdamlılar burayı sevmişler, ağızlarının tadını biliyorlar.
Kahvaltımızı yapıp ayrılacağımız sabah erkenden kalkıp son kez şehirle vedalaşan arkadaşlarımız oldu. Haklılar da! Gerçekten hepimiz bu şehre aşık olarak ayrıldık. O kadar keyfimiz yerindeydi ki dönerken uğradığımız 3 saatlik rötara rağmen hala kahkahalarımızdan hiç bir şey eksilmedi.
Daha anlatacak çok şey var ama gittiğinizde sizlere de paylaşacak ve keşfedecek yerler, tatlar, anılar bırakmak adına burada 3 günlük Amsterdam gezimize son veriyorum.
Ayşegül Özilcan